16 Temmuz 2006

Kuzgun

"İthaki Yayınları"nın forumlarına üye oldum. Forum kullanıcıları kendi aralarında ufak yarışmalar düzenliyorlar. Dört resim vererek, bu resimler üzerine kurgulanacak bir öykü yazalım demişler. Ben de bir resim seçtim, -seçtiğim resmi buradan görebilirsiniz-. Resimdeki kuş parçaları bana Poe'nun Kuzgun şiirini anımsattı ve bu ikisini birleştirerek aşağıda okuyacağınız öyküyü yazdım. Bilimkurgu değil, fantastik denilebilir.
İyi okumalar.


Açıverince kepengi, eski devirden kalma
Azametli bir kuzgun
Kanat çırpıp sallanarak adım attı
İçeriye;
Ne bir selam verdi ne bir an durdu ya da
Oturdu;
Ama bir Lady'nin ya da Lord'un edasıyla
Tünedi kapımın üstüne-
Oda kapımın üstünde bir Pallas büstüne kondu-
Konup oturdu hepsi bu.

Edgar Allan Poe - Kuzgun


Martina öleli dört sene olmuştu. Doğumda ölmüştü, bebeklerinin yüzünü görmüş, gülümsemiş ve son nefesini vermişti. Anasız beş çocuk, yitip giden eşinin arkasından eriyen, kaybından çocukları sorumlu tutan, onlardan nefret eden koca. Acının sefaleti, sefaletin acıyı getirdiği dört sene ve Vlad yine tek başına, içki şişesinin başında, Martina'nın anısına bir kadeh daha içiyordu.

Pencereden gelen tıkırtı dünyaya döndürdü Vlad'ı. Önemsemedi başta; "Sarhoşum" dedi içinden. Ama ses kesilmedi, tık tık tık. İnce ve derinden geliyordu, sanki kafasının içinden. Sandalyesinden doğrulmaya çalıştı ama doğrulmak yerine sandalyesiyle yerde buldu kendisini. Okkalı bir küfür salladı, kendisine mi, kaderine mi, sandalyeye mi orası belirsizdi. Ellerini döşemeye dayadı, emekleyerek pencereye yaklaştı. Çürümeye yüz tutmuş pervaza tutundu ve ayağa kalktı. Sendeliyordu, zorlukla açtı pencereyi. Bir kuzgun karşısında duruyor, kanatlarını açıyor, sessizce adımlıyordu denizliği. Eliyle itirdi kuşu; "Kışt, kışt, uğursuz hayvan. Defol buradan!" Kuzgun umursamaz görünüyordu, gözlerini Vlad'ın gözlerine dikmiş bakıyor ve adımlamaya devam ediyordu. Vlad kuşun bu kararlığı karşısında geriye çekilmekten daha anlamlı bir yol bulamadı, yavaşça geriye doğru bir adım attı, kuzgun da içeriye. Bir adım daha geriye, bir adım daha içeriye.

Pervazın ucunda durdu kuzgun, kendine gelmeye çalışan Vlad'tan gözlerini ayırmadan. Vlad büyülenmiş gibi bakıyordu kuzguna. İçine işleyen, yüreğini dağlayan bu bakışı tanıyordu. "O"ydu, dönmüştü Vlad'a. Gerçek miydi, yoksa şeytan oyun mu oynuyordu? Umursamıyordu Vlad, "o" dönmüştü ya, varsın oyun oynasın şeytan. Ağzından zorlukla döküldü kelimeler; "Beni bir daha terk etme". Kuzgun cevap verdi; "birdahaasla".

Ayakta duramadı daha fazla, yere çöktü gözyaşlarını akıtarak. Söz verdi bildiği bütün tanrılara, onu bir daha kaybetmeyecekti, asla. Bu mutluluğa dayanamadı , sızıp kaldı olduğu yerde. Kuzgun kanatlarını açtı yeniden, içeriye süzüldü Vlad'ın yanına. Tebessüm ediyordu sanki baktıkça Vlad'a. İzledi bir müddet onu, sonra yine kanat çırptı. Çocukların odasına geldi, yatağın ucuna kondu, şefkatli bakışlarla izlemeye başladı çocukları...

Vlad uyandığında hava ağarmak üzereydi. Başı çatlıyordu, geceyi hatırladı. Gerçekten görmüş müydü, dönmüş müydü Martina, yoksa rüyada mıydı? Pencereye baktı hala açıktı, uçup gitmiş miydi yoksa? Ayağa kalktı, pencereye yanaştı dışarıya baktı. Hiçbir iz yoktu "o"ndan. Çocukların yanına gitmek istedi, belki çocuklar da görmüştü analarını, belki bilirlerdi nerede olduğunu. Masadan lambayı aldı ve odaya yaklaştı, beşi de uyuyordu hala. Ne kadar da masumlardı, bunca yıl onları suçlamakta ne kadar da hatalıydı. Yanlarına yaklaştı, kanı çekildi birden, gözlerine inanamadı. Çocukların elinde ve yatakta kuzgunun, "o"nun parçaları; nefretle bağırdı Vlad;"İblisin dölleri, nasıl kıydınız ona bir daha?" Çocuklar duymuyordu onu, masum yüzlerinin arkasında sakladıkları şeytani ruhları huzurla dinleniyordu.

Vlad mutfağa gitti, bulabildiği en keskin bıçağı aldı eline bildiği bütün küfürleri sıralayarak. Gözlerinden yaş boşanmıyordu, sadece öfke vardı içinde; kendine, tanrılara, şeytana, çocuklara. Odaya döndü ilk çocuğunu yakaladı ve acımasızca kesti boynunu. Kan boşanıyordu çocuktan, gözyaşlarını tutamıyordu Vlad, ikinci çocuğunu da yakaladı, üçüncüyü de, dördüncüyü de, sonuncuyu da. Her yanı çocuklarının kanına bulandı Vlad'ın; kuzgunun parçalarını topladı gözyaşları içinde, kucağına aldı bütün parçaları, sarıldı ona son kez. Bıçağı son kez kullandı, yere düştü koca bedeni, bir gülümseme yayıldı yüzüne, Martina'ya kavuşacaktı sonunda. Daha ruhu bedenini terk etmemişti ki ancak cehennemden gelebilecek bir kahkaha duydu, arkasından da alevlerin içinden çıkıp gelen sesi; "Krallığıma hoşgeldin Vlad"

4 Comments:

Anonymous Adsız said...

Seçtiğiniz resim ile size ilham veren şiiri iyi öykülemişsiniz. Belki bir edebiyat eleştirmeni değilim ama ben beğendim öykünüzü :)

10:18 ÖÖ  
Blogger r2 said...

Teşekkür ederim Ali :) Şiirin tamamını erak ederseniz:
http://www.siirperisi.net/siir.asp?siir=2309

3:28 ÖS  
Anonymous Adsız said...

Sanırım orijinali bu, ama sizin işaret ettiğiniz de iyi bir çeviri gibi görünüyor.

Teşekkürler.

7:46 ÖS  
Blogger r2 said...

Evet orijinali bu. Çevirisi gerçekten zor bir şiir.

Rica ederim.:)

8:15 ÖS  

Yorum Gönder

<< Home